15 Ocak 2013 Salı

Herkes Kendine Namuslu...

Uzun zaman sonra yeniden bloguma kavuşmuşken yazmamak olmazdı elbette. Ben de boş durmayayım da iki satır bir şey karalıyım istedim. 

Bir çok yerde ve bir çok kişide rastladığım bir konuya değineyim diyorum. Şekerim, bu alemde herkes kendine namuslu... Diğerleriyse ortalık malı... Var mı böyle bir dünya? Tabii ki yok. 

Kaç zamandır gördüm, gözlemledim, bizim kendini namuslu zanneden lubunya her altı afiyetle yiyor, sonra da kalkıp el alemin yaptıklarına bok atıyor çok affedersin. Canlarım insan önce kendine bakacak, önce kendini bilecek bu dünyada. Öyle ben Kaf Dağındayım, ay diğerleri ne ezik yamaçlarında otlanıyor demekle elitist görünemezsin kimseye. Kendini kandırırsın, sana yazık olur. Kendine gel ve silkelen azıcık diye söylüyorum bunları. 

Hepimiz aynı geminin yolcusuyuz, hepimizin götünde bir parmak bok var. Kimse kimseyi kandırmasın canlarım. Kendimizi görmeden başkalarını eleştirerek, aşağılayarak da adam olamayız bunu da unutmayın. Herkesin namusu kendine. Bize düşmez yargılaması. Kim ne isterse onu yaşar, yaşadıkları sonunda da getirilerine kendi katlanır. Şimdi içinizden bazılarının 'ama insanlar onlar yüzünden bize kötü gözle bakıyor' dediklerini duyar gibiyim. Demeyin, ayıptır. İnsanlar onlar yüzünden değil, kendi ön yargıları  kendi homofobik hisleri, düşünceleri yüzünden bize kötü gözle bakıyor. Yoksa hetero alemi de sütten çıkmış ak kaşık değiller bizi yargılayabilecek kadar. Haklısınız, bunları onlara anlatamayız ama onlar anlamıyor diye de kendi içimizde bölünmelere, kendi içimizde birbirimizi kötülemelere de gidemeyiz. Kendimize yazık ederiz. 

İşte bu yüzden canlarım, oturup kendimize bir bakalım başkasının namusuna, kişiliğine laf ederken. Bakalım biz ne kadar namuslu ve haysiyetliyiz. Baktık, gördük ki dört dörtlük olmuşuz, eh zaten dört dörtlük bir insan olduktan sonra da dilimiz gitmez insanları kötülemeye, yermeye... 

Sağlıcakla... 

18 Kasım 2012 Pazar

Ayrı Gayrı Yok!

Pazar günü sıkıcılığı dilime vurdu yine. Susmuyorum. Vallahi uğraşmayın susturamazsnız. :) Bugün de kendi içimizde yaptığımız ayrımcılıklardan bahsedeyim, çoğunuza sıkıcı gelen, gelecek olan konular bir bir eksilsin sonra da gullüm yaparız, eğleniriz, dedikodu yaparız diye düşünüyorum. Haksız da sayılmam. 

Evet, gelelim kendi içimizde kendimizi ötekileştirdiğimiz kısma. Herkesin aklında gelen bazı durumlar vardır elbet ya da ötekileştirdikleri. Hayata bakışımız, hayattan aldığımız zevkler farklı ama yeri geldiğinde dışarıya karşı bir ve bütün olmamız gerektiği kanaatindeyim. Çoğumuz feminenlerden, travestilerden, transeksüellerden kaçıyor, iğreniyor, dışlıyor. Sevmek zorunda ya da onaylamak zorunda değiliz ama saygı göstermeliyiz. Siz de bunun farkındasınız ama içinizden gelmiyor belki. Ama gelsin. Yapmayın öyle şeyler canımlar. Hepsi bizim bir insanımız. 

Neden peki böyle görüyoruz yukarıda bahsi geçen kişileri? Nedir onlara saygı duymamızı bile zorlaştıran etmenler? Bunların kendimce bulduğum bir kaçını anlatayım da içimde kalmasın. 

Öncelikle heteroseksüel çevrenin bizi yaftaladığı geçersiz şeyler neden oluyor kanımca bizim için. Travesti, transeksüel yaşamlarına bakarak ya da feminen kişilerin kıyafetleri, davranışları ile bütün eşcinselleri yaftalıyorlar. Sonra bu yaftalamalar da diğerleri üzerinde olumsuz etkiler yapıyor. Bizler de sadece bu yaşam biçimini benimsemiş insanlar ile yaftalanmaktan, değerlendirilmekten dolayı büyük sıkıntılar yaşıyor ve bu yüzden biz de tavır alıyoruz. Sanki onlar olmasa bizleri kabul edecekler ama onlar olduğu için kabul görmüyoruz sanıyoruz. Ama bu kesin olmasa da büyük ölçüde yanlış bir kanı. Kabul etmeyen, bizleri mantığına sığdıramayanlar için ne yapsak boş. Onlardan düzgün bir hayat yaşasak bile onlar için imalat hatasıyız her zaman. 

Travestilerin, transeksüellerin, feminen kişilerin cinsel kimliklerini gönüllerince yaşamayı seçmelerinden dolayı hayatın içinde yer aldıkları statü de bizi etkiliyor ister istemez. Ama yargılayamayız bence onları da. Çünkü ben kendi kanaatime göre onların çoğunun bu işi yapmaya mecbur bırakıldıklarını düşünüyorum. Kendini belli etmeyenler gibi bir yaşam serilseydi onlarında önüne, onlarda bu yolu seçmezlerdi diye düşünüyorum. Yanıldığımı da sanmıyorum. 

Kısaca söylemek gerekirse, imajımızın zedelendiğini düşündüğümüzden bizim kendi içimizde yaptığımız ötekileştirmeler. Sanki onları dışlarsak dışa karşı imajımızı düzeltebiliriz gibi hissetmemizden. Ama aynı yolun yolcusuyuz ve elde etmek istediğimiz hayat, haklar hepimizi kapsıyor. Bu yüzden ötekileştirmek yerine yanlarında durmalı ve önce kendimiz sonra da diğerlerinin saygıyla bakmalarını sağlamalıyız. Her zaman derim, bütün olunca ancak var olabiliriz. 

Sağlıcakla... 

16 Kasım 2012 Cuma

Bölüm bölüm Eşcinsellik... (2.Kısım)

1.Kısım Devamı; 

Yazının ilk bölümünü yazdıktan sonra tekrar okuyup bakınca fark ettim ki aslında o kadar çok şeyi atlamışım, o kadar çok zorluğu hatırlamayıp geçmişim. Sanki zamanında yaşadığım onca şey bir bir silinip gitmiş aklımdan ya da ben unutmak isteyip unutmuşum. Maddeler halinde sıralama gereği hissettim hepsini şimdi. Sıralamalıyım ki eksik gedik kalmasın. Sıralamalıyım ki olur da gençlerden biri okuyup unutmuş şu noktayı demesin. 
1. Daha küçük yaşta çıkar eşcinsellik. Ne kadın olarak büyüyebilirsin ne de erkek. Küçükken daha, daha okula bile başlamamışken 'kız oyunlarına' merak sararsın. Örgü örer, evcilik oynar, ip atlarsın... ve bunları yaptığın için yargılanırsın daha o yaşta. 
2. Okul hayatında daha da büyük bu yargılamalar. Hele bir de diğer 'erkeklerden' daha kibarsan ya da daha feminen. Bir sürü lakap takılır sana. Top derler, kılıbık derler... ve övünürler bunları yaptıkları için. Marifetmişçesine!
3. Aileniz, akrabalarınız televizyonda gördükleri, yolda gördükleri feminen erkekleri eleştirir acımasızca ve siz üstünüze alınırsınız. Hem de tüm eleştirileri. Sizi sevmeyeceklerini zanneder, onları kaybet korkusu düşer daha o yaşlarda omuzlarınıza. 


'Taa ki...' 
Bir aşka tutuluncaya kadar. Evet, iki tane erkek de aşık olabilir birbirine. Sevebilir hatta ve ömrünü o kişiyle geçirmeyi düşünür. İnanmaz kimse buna. Çünkü bizler için genel yargıdır 'eşcinsel' tanımının ön eki olan 'eş'i atıp sadece 'cinsel' olarak düşünürler. Bizden ya da bizim dışımızdakiler. Sadece seks yapılır bizimle çünkü onlara göre, bizler sadece seks yaparız çünkü. Nasıl bir yanılgı içindeyseniz. Yazık! Neyse... Aşık olursun sonra deli gibi hemde. Bir girdabın içinde savrulursun oradan oraya. Sen seversin, sevildiğini zannedersin. Ama sevilmezsin niyeyse. Sevmez karşındaki seni. Aldatılır ya da öylesine bir anda ayrılırsın sevdiğinden. Biter gider her şey. Tüm aşkın, tüm sevgin... Yok olur ve sen kalakalırsın aşkınla. Gündüzler gece, geceler gündüz olur. Acı çekersin. Daha önce çekmediğin kadar zor bir acı. Kendini kabullenirken bile böylesine acı çekmemişsindir hatta. Öyle büyük... Sonra aşkta biter. Gecelik ilişkilerin içi boşalır. Zevk vermez. Bir kaç insan daha girer hayatına, onun yerini doldurmaz. Doldursa da onlarda çekip gider. Bir evreyi daha atlatırsın sen farkında olmadan. 

Eh bir bölümü daha geçtin hayatında. Şimdi ne gelecek diye beklerken bir bakarsın ki hayat giderek boşalmaya başlamış senin için. Aşktı, seksti hepsi bir anda anlamı yitirmiş, sen oturmuş kendine dalmış dünyayı anlamaya çalışmaya başlamışsın. Ama ne mümkün. Anlamak namümkün bu dünyayı. Alışkanlık işte. En başında hayatının, kendini anlamakla başlamışsın şimdi de hayatı anlama çabasındasındır. Boş. Giderek çevrende yer alan arkadaşın sandığın insanları daha iyi analiz etmekten başlarsın. Çünkü ilk bu dünyaya girdiğinde bir çok arkadaşın sandığın insan olur. Bir anda kendini büyük bir kalabalığın içinde bulursun. Etrafında bir çok insan yer alır o zamanlarda. Sonra bir bakarsın sen kendini bulmuşsun, kim olduğunu anlamışsın, etrafında var olan birçoğu senin gibi değil. Tek tek elersin hepsini. Gidenler gider, kalan sağlar bizimdir. 

En sonunda da son evreye geçmenin eşiğinde bulursun kendini. Yalnızlık. Eğer çok şanslı doğmadıysan bu hayatta ve kendini kabul ettiğin andan beri eşcinsel olarak yaşadıysan tam anlamıyla yalnızlığa alışmak durumundasın. Yalnız öleceksin çünkü. Arkadaşıydı, dostuydu boş iş. Kim kalır ki sen son nefesini verirken yanında. Yalnızlığa aşina olman gerek öncesinde. Korkusunu da acısını da öğrenmelisin. Yalnızlık sadece Allah'a mahsus değil ya, sen de bolca dostla yaşayıp yalnız ölmenin namzetisin farkında olmasan da. O yüzden son demlerinde, yaşın fark etmez, giderek alışırsın yalnızlığa. 

Bu hayata zor başlar, zor devam eder, zor bitirirsin. Alış şimdiden.

Sağlıcakla... 

14 Kasım 2012 Çarşamba

Bölüm bölüm Eşcinsellik... (1. Kısım)

Selam olsun sizlere canlar... 

Aç kaldım, susuz kaldım ve en önemlisi uykusuz kaldım ama yazmadan edemedim bu gece. Saat olmuş gecenin kaçı (05:12 şu anda, sabah olmuş yahu) ama ben deli şey yapmış gibi ayaktayım hala. Gözler fal taşı gibi açık, oturmuş yazı yazıyorum. İnsana sorarlar 'neden bu saatte ayaktasın? Deli misin be adam?' diye ama bana bunları soran da yok, rahatım o yüzden. Bakın görün gecenin bu saatinde neler yazacağım sizlere.

Şu yaşıma kadar birçok eşcinsel tanıdım. Kimi geldi geçti öylesine hayatımdan, kimi kaldı derdime ortak oldu, derdine ortak oldum. Tanımadan hayat hikayesini dinlediğim daha bir çoklarıda oldu elbet. Sonra oturdum ve baktım, yaşadıklarıma, yaşadıklarına. Aslında çok da değişmiyor bu hayatın gidişatı. Ortalama bir şansla doğduysanız eğer eşcinsel olarak, sizinde yaşadıklarınız, yaşayacaklarınız çok farklı olmayacaktır kanımca. Eh bunca zaman geçirdim bu ortamda, bunca insan tanıdım gelin okuyun bakın ne çıkarımlar yaptım kendimce. Kimine ters gelir, kimine doğru... Varın siz karar verin kendi hayatınıza da bakarak. 

Eşcinsellik dediğin olgu ana rahminde düşse de ruhuna elbet anlayamaz insan daha çocukken. Başkaları senin yerine fark ederse ne alâ ama insan kendini ergenlikte tanımaya başlar. Herkes için normal işler bu süreç. İlk kalp çarpıntısı, ilk ereksiyon, ilk mastürbasyon, ilk porno film... Heteroseksüelsen eğer olayın gidişatı böyle olur ve sen büyürsün çok aldırmadan. Ama peki ya değilsen? İşte asıl sıkıntı bu noktada başlar. Sancılıdır ergenlik dönemi bir eşcinsel için. Çünkü kendini farketmeye başlar, anlamlandıramazsın. Arkadaşlarının çoğundan farklısındır ve çevren tarafından dillendirilmese bile hissettirilen şey şudur; farklı olmak iyi bir şey değildir. İçine şeytan girdiğini düşünürsün ya da cin. Ele almıştır seni bir güç ve diğerlerinden farklı hissetmeni sağlıyordur. Korkarsın! Kendi içinde kendinden kaçmaya başlar, aklınca içinde seni ele geçirmeye çalışan kötü sandığın şeyi baskı altına almaya çalışırsın. Ama başaramazsın. Başaramadıkça yorulursun. Yaşıtların dönemin en seksi kadınını düşünür mastürbasyon yaparken mesela ya da son izlediği porno filmdeki hatunu ama sen ya en yakışıklı erkeğini hayal edersin sınıfın ya da yakışıklı ünlü pop şarkıcısını. Mastürbasyon son bulduğunda hayallerinden utanır, kendi kendine acır, canını acıtır, kendini cezalandırırsın. Farklısındır çünkü ve farklı olmak ayıptır, bazen de günah. Sonra zamanla araştırmaya başlarsın. Baktın baskılayamıyorsun duygularını, iç sesin susmuyor. Nedenleri kurcalar aklını. Cevap ararsın. (İşte belki de bu yüzdendir eşcinsellerin sonra ki zamanlarında büyük başarılar elde etmesinin sırrı. Daha o yaşlarda bir şeyleri anlamaya çalışmak geliştirir beyni.) Günlerce, gecelerce kendinle konuşur, okuduklarınla iç sesini birleştirir ve büyük sancılarla kendini kabullenmeye başlarsın. Evet, farklısın. Bu yaşına kadar sen olduğunu sandığın kişi değilsin aslında. Senin bile yeni yeni tanımaya başladığın bir sen olmaya başlarsın. Ondan sonra, kendini kabullenmeye başladıktan sonra ikinci zor kısım başlar. İnsanlar anlamasın! Rol yapma yetisi gelişir zamanla. Hayatın içinde, iç sesini susturur, asıl benliğine, herkesin olmanı istediği kişinin maskesini takar öyle dolaşırsın kalabalıkların içinde. İçin kan ağlar, ama sen gülersin. İsyan dolar içine çoğu zaman ama kendini tutarsın. İsyan etmek günahtır çünkü. Böyle olman gerekiyorsa eğer böyle olacaksın. 

Yaş almaya başlayıp hayatın içinde bir birey olarak var olmaya başlayınca da sen gibi başkalarının da olduğunu, yalnız olmadığını görürsün. Sevinç kaplar içini. Yalnızlık zordur çünkü. Seni kimsenin anlamayacağını sanmak ürkütücü. Her bulduğuna, senden olduğunu her bildiğine açarsın kendini korkmadan, düşünmeden. Yıllarca içinde sakladığın seni anlatırsın. Saklamadan, saklanmadan sen olabilme özgürlüğünü yaşarsın hayatın senin için çizdiği sınırlar içerisinde. Bu sınırlar sana sıkıcı gelmez. Çünkü çok daha küçük bir alandan çıkmışsındır ve bu sınırlar sana büyük gelir. Rahat edeceğin kadar büyük. İnsanları tanımaya başlayınca hataların kadar tecrübelerinde büyür ve artar. İlk seksi tadarsın mesela ve korkmadan defalarca yaşarsın. Nasıl olsa bekaret gibi bir sorunun yok senin. Gönlünün sevdiği, teninin uyduğu her bedeni deneyimlemek istersin bir bir. Gençlik ateşin defalarca patlar birçok farklı bedende. Özgürlüktür bu sana göre ve elde ettikçe daha fazla yaşamak istersin. Taa ki... 

Devamı gelecek yazıda... 


11 Kasım 2012 Pazar

Alfabeyi Öğreniyoruz!

Merhaba Canımlar, 

Hoş geldiniz ortamın ileri gelenleri, yeni girenleri, bilenleri/bilmeyenleri, merak edip öğrenemeyenleri, gizli gizli takip edenleri. Hepiniz hoş geldiniz. Hepinizi sevgiyle kucaklıyorum. Öpücükler...

Bu yazımız bir ders niteliği taşımaktadır. İbret alınsın, okunsun, okutulsun, tavsiye edilsin... Evet, yazımızın konusu çok değerli alfabemizin içinden yirmi yedi harfi geride bırakıp sadece iki harfi içermekte. (Bilenler çakallık edip sağa sola bakınmasınlar bakim.) Ne diyorduk? Hee bu yazımda A ve P harflerinden bahsedeceğim. Nedir bu A ve P harfi? Nerede ve nasıl kullanılır? Kullanılmalı mıdır yoksa kullanılmamalı mıdır? Neyi ifade eder? Hep bu konuları aydınlatacağım. Yine bilimsel içerikli, yine yardımseverlikle doluyum. Kıymetimi bilin!...


Nedir A ve P? Neyi tanımlar? Kullanılmalı mıdır?

Bizim alem içinde kişinin cinsel rolünü belirtmekte kullanılan 'aktif' ve 'pasif' terimlerinin kısaltması olarak kullanılan harflerdir. Başka da bir anlama gelmez. (Belki de ben bilmiyorum geliyorsa da.) 

Genellikle ilk tanışmalarda kişinin yataktaki rolünü öğrenmek amacı ile gerek duyulan kişisel bilgidir aslında. Kimseyi ilgilendirmez. Hatta partneri de ne derece ilgilendirir, tartışılır.
Ayrımcılığa maruz kaldığımızı ve bu durumdan mutsuz olduğumuzu dile getirirken sürekli, bizim kendi içimizde böyle ayrımlara düşmemiz beni hem düşündürmüş hem de rahatsız etmiştir. İnsan nasıl hissediyorsa öyledir canım. Bunu ayrımcılığa taşımaya ne gerek var. Hangi noktada ayrımcılık olarak gördüğümü hemen açıklayayım. Şöyle ki, günümüzde bir çok zihniyet tarafından aktif ve pasif rollerin tanımlaması amacını çok fazla aşarak, kişilikler arası ayrım olarak görülmekte ve gösterilmektedir. Aktif olan taraf erkek, pasif olan taraf kadın yaftalamasına maruz bırakılmakta, bu da hemcinsler arası üstünlük, düşüklük olarak nitelendirilmektedir. Oysa ki hemcins olan iki kişi arasında böyle bir ayrımın yapılması çok da doğru olmamalıdır kanaatimce. Batı toplumlarında giderek yok olan bu ayrım ne yazık ki ülkemizde hala devam etmekte. Bunun nedeni de sanırım heteroseksüel kişilerin bize sergiledikleri ayrımcı yaklaşımdan kaynaklanmakta. Aktif bir gaysen şayet erkek olarak görülmektesindir. Ama pasif bir gaysen toplum içinde (eşcinsel, heteroseksüel farketmez) kadınsındır. Eh küçük yaşlardan itibaren bize öğretilen de erkek erkek gibi olmalıdır mottosu ile ters düşer ve dışlanır aşağılanırsın. Aslında sen de erkeksindir, erkek gibisindir, bir farkın yoktur diğerlerinden ama pasif olduğun için bu kimileri tarafından yapılan yakıştırmalara maruz kalırsın. Çoğu kimse de senin yanında olmaz bu durumlarda. Çünkü sana yandaş olursa o da gider sopa altına. İşte bu yüzden günümüzde aktif ve pasif terimleri amacını aşmış ve olmaması gereken noktalara gitmiştir. Öyle ki aktif olan bir erkek eşcinsel olduğunu bile kabul etmez. Çünkü aktiftir. Çünkü üstün taraf o'dur. Öyle zanneder. Eşcinsel ilişki sırasında, heteroseksüel ilişkilerle karşılaştırıldığında erkek rolünde olduğundan, kabullenmez eşcinsel olduğunu. Sadece o eylemden zevk aldığını düşünür ve içindeki bastırılmış duygularını daha da bastırır. Oysa heteroseksüel bir adamın eşcinsel ilişki ile işi bile olmaz. Pasif olan taraf ise sırf bu ön yargılı bakış açısından dolayı, toplumumuzda ezilen kadınlar gibi ezilmeye, kendini saklamaya, gizlemeye mahkum, utanılacak bir şey olduğunu düşünerek yaşamaya devam eder. 

İşte benim bir ucundan tuttuğum bu kendi içimizdeki ayrımcılıktan ve karşı tarafı yaftalama yanlışlığından öncelikle bizim geri dönmemiz lazım geldiği kanaatindeyim. Biz, bizden olanlara ayrımcılık yapmadan yaklaşırsak, biz birbirimize olan ön yargılarımızdan kurtulursak daha çok BİZ olabileceğiz. Varın gelin yol yakınken siz de yapıyorsanız eğer vazgeçin bu durumdan. 

Bırakın yahu kimin eli kimin cebinde! Size ne?! Hadi tutmayın beni!

Sağlıcakla... 

9 Kasım 2012 Cuma

Bizler 'Geysek Demek!'

Belki de birçok insanın kaçtığı kişileriz. Korkuyorsunuz bizlerden size de bulaşırsa 'hastalığımız' diye ya da iğreti ile bakıyorsunuz yüzümüze, herhangi bir yerde gördüğünüzde. Farklıyız ya sizden. Farklı zevklerimiz, farklı duygularımız var ya... İşte, aslında bunların hepsi sizlerin farklılıklar karşısındaki tahammülsüzlüğünüzden kaynaklı. Sadece farkında değilsiniz. Çünkü siz farklı bir hayat yaşamadınız hiç. Ya cesaret edemediniz ya da yaşamaya kalktığınız anda izin vermediler. Bilemiyorum. Bu yüzden çoğunuz görmezden geldiniz bizi, kiminiz gördüğünüz yerde yaftaladınız, kiminiz şiddet uyguladınız fiziki ya da psikolojik. Her ne kadar hayatın dışına ittiyseniz de bizler içimizdeki yaşam sevinci ve arzusuyla, hayat aşkıyla var olmaya, aranızda yer almaya devam ettik. Siz homofobik çevrenin zararlarından kendimizi koruyarak var olmayı öğrendik, aranızda dolaşmaya devam ettik. 

Şimdi lütfen içinizde bize karşı en ufak bir kötü düşünce varsa, bu sayfada bizim hayatımızın biraz olsun kıyısında yer alın, silin ön yargılarınızı da bizi anlamak için adım atın. Çünkü yok aslında birbirimizden farkımız. Hepimiz insanız!..

Nedir 'Eşcinsel' ? 

Eşcinsel, duygusal ve cinsel yönelimi hemcinsine dönük olan kişidir. Kadınsa kadından, erkekse erkekten hoşlanan bireyi tanımlamak için kullanılan bir sözcüktür. (Vikipedi'den)

Yukarıda alıntı yaptığım tanım şu anda dünya üzerinde birçok ülke ve kişiler tarafından kabul edilen tanımlamadır. Bunun yanı sıra eşcinsel genel başlığı daha özel tanımlamaları içerecek şekilde alt başlıklara ayrılır. Bunlar;

Homoseksüeleşcinselliği bir hastalık olarak tanımlamak amacıyla, ilk olarak 1869 yılında, Macar bir doktor tarafından ortaya atılmıştır. Ancak bu sözcük günümüzde, özellikle bilimsel yayınlarda yaygın olarak kullanılır ve herhangi bir hakaret/saldırı anlamı taşımaz.

Gay (Gey), Oxford İngilizce Sözlük'te "eşcinsel kişi (genellikle erkek)" olarak tanımlanır. "Eşcinsel erkek" anlamında bir kelime olmayışı konusundaki eksikliği gidermek için ilk olarak bu anlamda kullanılan Gay kelimesi, zamanla eşcinsel kişi olarak da kullanılmaya başlanmıştır.

Lezbiyen, kadın eşcinsel anlamına gelen lezbiyen kelimesi 1800'lü yıllardan beri kullanılmaktadır. Bu kelimenin kökeni eşcinsel kadın şair Sappho'nun memleketi Lesbos (Midilli) Adası'na dayanır. Sappho şiirlerinde, kadınlara karşı duygularından bahsetmiştir. Dilbilimi açısından lezbiyen kelimesi "Lesboslu" anlamına gelir. 

Biseksüel, duygusal ve/veya cinsel yönelimi hem kendi hem de karşı cinsine dönük olan kişi, canlı. 

Tüm bu tanımlamalar literatürlerde yer almaktadır. Görüldüğü üzere tüm bu tanımlamalar aslında korkulacak ve iğrenilecek şeyler değil. Dimi? 

'Eşcinsel Olmak, Gey Olmak' Nasıl Bir Şeydir?

Sanıyorum ki öncelikle ve özellikle şunu vurgulamak gerekir ki, eşcinsellik bir tercih değil bir yönelimdir. Eğer sizler de biraz mantıklı düşünürseniz, hiç bir bireyin akli melekeleri yerine oturduktan sonra birçok kişi tarafından nefret edilen, birçok kişi tarafından zorlaştırılan bir hayatı tercih etmeyeceğini anlarsınız. Bunu anlamak için eşcinsel olmanıza da gerek yok. Daha kolay bir hayata sahip olmak varken, zorluklarla başa çıkmaya çalışmak, bunu tercih ediyor olmak sadistlikten başka bir şey olmasa gerek. Ama başta da söylediğim gibi bizler tercih etmiyoruz bunu. Elimizde seçim yapabileceğimiz bir başka seçenek yok. Tıpkı siz heteroseksüellerin elinde olmadığı gibi. Çok genel bir söylem olacak belki ama bizler böyle doğduk. Zamanla böyle hissetmeye başladık ve şimdilerde böyle yaşıyoruz. Çok zorlanıyoruz, çok fazla acı çekiyoruz, çok fazla dışlanıyoruz ama değişmek gibi bir tercih hakkımız yok. 
Eşcinselliği bir hastalık olarak gören ve tedavi edeceğini iddia eden birçok sözde doktor ve psikologlar mevcut hala. Yıllarca hastalık olarak nitelendirilen ama sonrasında bu yanlıştan dönülerek hastalık olmaktan çıkarılan eşcinselliği hala bir çok doktor ve insan hastalık olarak nitelemekte ve bu 'hastalığı' tedavi edebileceğini düşünmektedir. Bu, çevre baskıları yüzünden kendini kabul edemeyen birçok eşcinsel bireyin paralarını sömürmeye çalışmaktan başka bir şey değildir. Onarım terapisi denilen bu sömürü teorik olarak Thomas Spitzer isimli bir doktorun çalışmalarına dayandırılıyor. Ancak Spitzer yakın zaman önce bir açıklama yaparak, 'Eşcinselliğin bir tedavisi yoktur. Çünkü eşcinsellik bir hastalık değildir. Önceden bazı eşcinsellerin değişebileceğine dair düşüncem tamamen bir yanılgıymış, tüm eşcinsellerden özür dilerim.' demiştir. 

Tüm bu bilgilerin ışığında eşcinselliğin bir tercih değil, doğuştan itibaren var olan bir yönelim olduğunu kavramışızdır belki. Tabii ki yeterli bilgiler değil ve tabii ki daha bir çok bilgi ve açıklama mevcut bu konu ile ilgili. Ama şimdilik sadece bir başlangıç yapalım istedim. 

Eğer bir nebze olsun içinizde bize karşı olumsuz düşünceleriniz yok olduysa bu blogda daha bir sürü konuyu paylaşacağız beraber. Sizler de bunları takip ederek bize karşı bakış açınızı değiştirirsiniz belki. Olumsuz bakış açısına sahip bir insanı dahi aydınlatabilirsem ne mutlu bana. 

Aslında çok eğlenceli insanlarız bunu da göreceksiniz. Takipte kalın! 

Sağlıcakla... :)